-
1 unlu bir tatlı
n. flummery -
2 ünlü
просла́вленный; знамени́тый, изве́стныйünlü bir sinir doktoru — изве́стный невропато́лог
-
3 ünlü
məşhur, tanınmış, görkəmli; ünlü bir sinir doktoru – görkəmli nevropatoloqgörkəmli, məşhur, sait, şöhrətli, tanınmış -
4 ünlü harflerle bir arada olan
adj. consonantal -
5 известный
ünlü* * *1) bilinen; tanınanизве́стная и́стина — bilinen bir gerçek
изве́стный свои́м мастерство́м — ustalığıyla tanınan
вам изве́стен э́тот челове́к? — bu adamı tanır mısınız?
2) ünlü; tanınmışизве́стный писа́тель — ünlü bir yazar
он изве́стен тем, что... —...makla ün salmıştır
3) ( определенный) belirliв изве́стных слу́чаях — bazı hallerde
-
6 célèbre
connu, illustre ünlü [yn'ly] -
7 популярный
1) sade, herkesin anlayabileceğiпопуля́рная фо́рма изложе́ния — sade bir anlatma şekli
2) popüler; yaygın, moda; ünlüпопуля́рный писа́тель — popüler bir yazar
популя́рный журна́л — ünlü bir dergi
популя́рная пе́сня — yaygın / moda bir şarkı
-
8 bekannt
bekannt [bə'kant]II adj\bekannt gebenRR bildirmek, tebliğ etmek; ( veröffentlichen) yayınlamak;etw \bekannt machenRR bir şeyi duyurmak [o ilan etmek], bir şeyi tanıtmak [o lanse etmek];jdn mit jdm \bekannt machenRR birini biriyle tanıştırmak;jdn mit etw \bekannt machen birine bir şeyi tanıtmak;wie ist das \bekannt geworden? bu nasıl belli oldu?;das ist mir \bekannt bunu biliyorum;wohl \bekannt ( geh) maruf, herkesçe bilinen [o tanınan], belli;das kommt mir \bekannt vor bu bana yabancı gelmiyor;wir sind miteinander \bekannt biz tanışıyoruz;darf ich Sie mit Herrn X \bekannt machen? sizi Bay X ile tanıştırabilir miyim?2) ( berühmt) ünlü, meşhur;ein \bekannter Künstler ünlü bir sanatçı -
9 fameuse
1 célèbre ünlü [yn'ly]3 çok iyi -
10 fameux
1 célèbre ünlü [yn'ly]3 çok iyi -
11 renommée
-
12 громкий
gür,yüksek (ses); ünlü,namlı* * *1) ( о голосе) gür; yüksekгро́мкий разгово́р — yüksek sesle / hızlı konuşma
2) ünlü, gürültülüгро́мкое и́мя — ünlü bir isim
гро́мкий проце́сс — gürültülü / patırtılı dava
3) перен. ( напыщенный) tumturaklı, şatafatlı -
13 illustre
-
14 renom
-
15 renommé
-
16 yan
"1. (a) side. 2. flank. 3. neighborhood, vicinity, diggings: O yanlarda oturuyor. He lives in that area. 4. part (of one´s body): Her yanım ağrıyor. I ache all over. 5. direction (line or course extending away from a given point). 6. aspect, side (of a matter). 7. with; alongside, alongside of: Yanına hiç para alma! Don´t take any money with you! Yanımda çalışıyor. He works alongside me. 8. in comparison with, alongside of: Hüsnü, Zühtü´nün yanında bir sıfırdır. Hüsnü´s nothing compared to Zühtü. 9. lateral, side, located at or towards a side. 10. secondary. -a /dan/ 1. pro, for, in favor of; on the side of: Ben Hasan´dan yanayım. I´m for Hasan. 2. as regards, as far as... is concerned: Paradan yana iyiyim. I´m OK as far as money goes. -dan sideways, from one side; obliquely; in profile. -a çıkmak /dan/ to support, take the side of, side with (someone). -ına almak /ı/ 1. to take (someone) on, employ (someone) (as one´s assistant). 2. to take (someone) in (in order to look after him/her). - bakış sideways glance. - bakmak /a/ 1. to look askance at, look at (someone, something) hostilely or venomously. - basmak 1. to be deceived, be taken in. 2. not to be straight with someone; to give someone the runaround. -ı başında /ın/ right beside, immediately beside, right next to. -ına bırakmamak/komamak/koymamak /ı, ın/ not to let (someone) get away with (something), not to let (someone) do (something) without being punished for doing it. (...) -ından bile geçmemiş. /ın/ It doesn´t have even the slightest connection with.../It doesn´t bear even the faintest resemblance to.... - cebime koy. colloq. I don´t believe you./Come on, who do you think you´re fooling?/Pull the other leg, it´s got bells on it. - cümle gram. subordinate clause. -dan çarklı 1. side-wheel (steamer). 2. slang slow-going, poky (vehicle). 3. slang (glass of tea) served with lumps/a lump of sugar in the saucer beside it. 4. slang (someone) who walks with one shoulder sloped downward. 5. slang (someone) who swings his arms vigorously as he walks. - çizmek 1. to try to get out of; to avoid, shirk, evade, dodge. 2. to pay no attention to, ignore. - etki side effect. -dan fırlama slang scoundrel, bastard, SOB. - gelmek/- gelip yatmak to take one´s ease, relax, enjoy oneself (when one should be working). -dan görünüş profile. - gözle out of the corner of one´s eye. - gözle bakmak /a/ 1. to look at (someone) out of the corner of one´s eye. 2. to look askance at, look at (someone, something) disdainfully. 3. to look at (someone, something) hostilely or venomously. -ına (kâr) kalmak to get away with, do (something) without being punished for doing it: Bu cinayet yanına kalmaz. You won´t get away with this murder. (...) -ına salavatla varılır. /ın/ You have to walk on eggs around him/her; the smallest thing can make him/her blow his/her stack. (...) -ına (salavatla) varılmaz. /ın/ 1. It´s so high/expensive you can´t touch it. 2. He/She thinks he´s/she´s better than everybody else. He/She thinks he´s/she´s something. 3. You have to walk on eggs around him/her; the smallest thing can make him/her blow his/her stack. -ı sıra 1. right along with, right alongside, together with, with: Yanı sıra avukatını getirdi. He brought his lawyer along with him. Viski yanı sıra bira içiyor. He´s drinking beer together with whiskey. 2. besides, in addition to, along with: Büyük bir yazar olmanın yanı sıra ünlü bir müzisyendir. Besides being a great writer he´s also a famous musician. 3. right alongside, right beside: Yanım sıra onlar oturuyorlardı. They were sitting right beside me. - tutmak to show partiality to one person or side. - ürün by-product. - yan sideways. - yana side by side. - yan bakmak /a/ to look at (someone) malevolently, look daggers at. - yatmak to lean to one side." -
17 мировой
I1) dünya °; evrenselмировое простра́нство — uzay
мировая культу́ра — evrensel kültür
предотврати́ть мирово́й пожа́р — evrensel bir yangını önlemek
мирово́й реко́рд — dünya rekoru
учёный с мировы́м и́менем — dünyaca ünlü bir bilgin
мирово́й энергети́ческий кри́зис — dünya çapındaki enerji bunalımı
мирово́й капиталисти́ческий ры́нок — kapitalist dünya pazarı
2) разг. ( замечательный) kıyakII1) в соч.мирово́й суд — sulh mahkemesi
мирово́й судья́ — sulh hakimi
2) в соч., → сущ., ж, разг.пойти́ на мирову́ю — işi tatlıya bağlamak
-
18 подражать
taklit etmek, öykünmek; özenmekребёнок подража́л отцу́ — çocuk babasına öykünüyordu
она́ подража́ет герои́не одного́ рома́на — bir romanın kahramanına özenmektedir
он подража́ет изве́стному писа́телю — ünlü bir yazarın yapıtlarına öykünmektedir
-
19 engagement
-
20 flummery
n. palavra, boş lâf, yaltaklanma, anlamsız kompliman, yulaf ezmeli yemek, unlu bir tatlı* * *boş laf
- 1
- 2
См. также в других словарях:
ünlü — sf. 1) Ün salmış olan, şöhretli, meşhur, şanlı, namlı, namdar Kimsenin üzerinde durmadığı birkaç ünlü kişiden birisi de kesinlikle o idi. T. Buğra 2) is., dbl. Ses yolunda bir engele çarpmadan çıkabilen ses, vokal, sesli, sesli harf: a, e, ı, i,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ünlü kısalması — is., dbl. Aslında uzun olan bir ünlünün zamanla kısalması: Cân > can, hâzır > hazır, beyâz > beyaz … Çağatay Osmanlı Sözlük
büyük ünlü uyumu — is., dbl. Türkçe bir kelimenin ilk hecesinde kalın bir ünlü a, ı, o, u varsa ondan sonra gelen bütün hecelerin kalın ünlülerle, ince bir ünlü e, i, ö, ü varsa sonraki hecelerin de ince ünlülerle sürüp gitmesi kuralı, büyük sesli uyumu:… … Çağatay Osmanlı Sözlük
küçük ünlü uyumu — is., dbl. Türkçe bir kelimede düz ünlülerden (a, e, ı, i) sonra düz ünlülerin, yuvarlak ünlülerden (o, ö, u, ü) sonra dar yuvarlak (u, ü) veya düz geniş (a, e) ünlülerin gelmesi, küçük sesli uyumu: Evler. Etek. Salkımlar. Ördek, Okul, Sucuların… … Çağatay Osmanlı Sözlük
başlatıcı — 1. is. Bir şeyi başlatan kimse veya kuruluş Ünlü bir iş adamı oldu, alanında bir tür başlatıcı sayıldı. T. Uyar 2. sf. Bir şeyi başlatan … Çağatay Osmanlı Sözlük
Antep baklavası — is. Gaziantep yöresinde yapılan ünlü bir çeşit baklava … Çağatay Osmanlı Sözlük
medyum — is., Fr. médium Ruh ötesi iletişim kurma deneylerinde, ruhlarla insanlar arasında aracılık ettiğini ileri süren kimse Öğleden sonra ünlü bir medyumun evine çaya davetliyim. N. Eray … Çağatay Osmanlı Sözlük
porto — Portekiz de yapılan ünlü bir şarap … Çağatay Osmanlı Sözlük
türbe — is., Ar. turbe Genellikle ünlü bir kimse için yaptırılan ve içinde o kimsenin mezarı bulunan yapı Çekirge de Hüdavendigâr türbesini ziyaret ettim. A. Haşim Birleşik Sözler türbe eriği … Çağatay Osmanlı Sözlük
ülkece — zf. Ülke çapında Sonraki yılların ülkece ünlü bir heykelcisi, kantinde garsonluk yapardı. A. Boysan … Çağatay Osmanlı Sözlük
zemzem kuyusuna işemek — ünlü olsun, adı anılsın diye herkesi iğrendirip kızdıran kötü bir iş yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük